Kelkit ve Yöresi Tarihi
Yazılı kaynaklarda Kelkit ve yöresinin M.Ö. 3000 yıllarına kadar indiği ve Hititlerden öncesine dayandığı ileri sürülmektedir. Giresun, Gümüşhane, Trabzon, Erzincan ve Erzurum toprakları, Hitit kaynaklarında Azzi-Hayasa ülkesi olarak adlandırılmaktadır.
Araştırmacı yazar Gülyüz Akagün Uslu, bölgemizde en belirgin hakimiyetin Urartular zamanında kurulduğunu işaret eder. Van ve çevresinde yaşayan Urartular, Trabzon civarında yaşayan Tebaritleri hakimiyetleri altına almış ve böylece Gümüşhane ve çevresi Urartuların kontrolü altına girmiştir. Aynı yazara göre, Urartuların batı kanadını Gümüşhane ve yöresi oluşturmaktadır. Urartuların en büyük tanrısına Haldi, Gümüşhane, Kelkit ve Bayburt yöresinde yaşayanlara ise Halt denildiği yazılı tarihi kaynaklarda zikredilmektedir. Bölge, Urartu hakimiyetinden sonra Medler ve Perslerin idaresinde kalmıştır.
M.Ö. 331 yılında Pers İmparatorluğunun yıkılmasından sonra bölge, Roma İmparatorluğunun hakimiyetine girmiştir. M.Ö. 395 yılında Roma İmparatorluğunun ikiye bölünmesiyle doğuda kalan Bizans İmparatorluğu bölgeye hakim olmuştur. Bizans İmparatoru Herakleios, 635 yılında İran Sasani Devleti üzerine sefer düzenlemiş ve Kelkit vadisinden geçmiştir. Bölge, 7. yüzyıl sonuna kadar Bizans ve Sasani çarpışmalarına sahne olmuştur. Bizanslılar bu hakimiyeti, 13. yüzyılda kurulacak olan Trabzon Rum İmparatorluğuna kadar devam ettirmiştir.
Kelkit ve çevresinde Trabzon Rum İmparatorluğunun hakimiyetinin belirgin bir şekilde hissedildiği kaynaklarda ifade edilmektedir. Kelkit ve çevresi daha sonra Bizanslılar, Emeviler ve Bizanslılar, Abbasiler arasında birkaç defa el değiştirmiştir. Bu durum, Selçuklu akınlarına kadar devam etmiştir.
Selçuklular, ilk defa 1016 yılında Selçuklu Sultanı Çağrı Bey’in yaptığı Doğu Anadolu seferinde Kelkit ve çevresine gelmişlerdir. 1058 yılında Tuğrul Bey’in kardeşi İbrahim Yinal Bey, Kelkit ve çevresini fethetmiştir. Bu dönemde Kelkit ve çevresine yoğun Türkmen oymakları göç ederek iskan ettirilmiştir. 1071 Malazgirt zaferinden sonra bölgede Selçuklu hakimiyeti iyice belirginleşmiştir.
14.yüzyılın ikinci yarısından sonra Kelkit vadisinin Alansa, Kürtün, Tirebolu hattının tamamıyla Çepnilerin yurt tuttuğu yerler olduğu kaynaklarda ifade edilmektedir.
Bazı kaynaklara göre Kelkit, 23 Temmuz 1514 Çaldıran Zaferi’nden sonra Osmanlı İmparatorluğu hakimiyetine girmiştir. Aynı yıl Kelkit, Bayburt'un sancak merkezi yapılmasıyla birlikte Bayburt'a bağlanmıştır. Bu yıllarda Bayburt sancağı da Erzincan vilayetine bağlıydı. Bölgeye ait ilk tahrir kaydı 1516 yılına aittir.
Kelkit, 1840 yılında kaza olmuştur. Kaza merkezi olduktan sonra nüfusu hızla artmaya başlamıştır.
Trabzon valiliğinin Babıali’ye Kelkit’in Gümüşhane’ye bağlanmasını talep etmesiyle, 1887 yılında Kelkit ve Şiran, Bayburt sancağından alınarak Gümüşhane sancağına bağlanmıştır. Böylece Gümüşhane sancağı dört kazadan oluşmuştur: Kelkit, Şiran, Torul ve Gümüşhane. Bu idari yapı, Cumhuriyetin ilanına kadar sürmüştür.
1870 tarihli Trabzon salnamesinde Kelkit’e bağlı 95 köy yerleşmesinin bulunduğu bildirilmektedir. Yine 1904 tarihli salnamede Kelkit kaza merkezinde bir hükümet dairesi, iki cami, iki medrese, iki okul, yirmi iki mağaza, altmış sekiz dükkan, on üç kahvehane, üç yüz elli dört ev, dört fırın ve üç su değirmeni bulunduğu belirtilmektedir.
1904 tarihli salnamede Kelkit hakkında şu açıklayıcı bilgilere yer verilmektedir:
“Kelkit kazasının merkezi olan Çiftlik kasabası, bu tarafların manzaraca en iyi olan yerlerinden birisidir. Kasaba, düz bir ovanın ortasında ve Kelkit ırmağı ile kavuşan diğer bir derenin birleştiği noktaya yakın bir yerde yapılmıştır. İnsan buralardan şen ve güler yüzlü vadiler, şirin kasaba ve köyler, doğal güzellikler aramayı hatırına bile getirmez. Kış, zaten hazin olan bu yerlerdeki soğuk kefenlerle örter. Her sessizlik mezardan nişan verir. Etrafta ufak bir hayat eseri görmek için yazın gelmesini beklemekten başka çare yoktur. Kelkit halkı güçlü ve kuvvetli adamlardır.
Kazanın genel nüfusu 25.903 İslam, 511 Rum ve 250 Ermeni’den ibarettir. Halkın büyük bir bölümü tarım ile uğraşmaktadır. Başlıca ürünler arpa, buğday, çavdar, fiğ ve burçaktır. Hayvan ürünlerinde yağ ve peynir ile deri ve yumurtanın bir kısmı Erzincan, Gümüşhane ve Trabzon’a gönderilmektedir.”
Kelkit'in Rum İşgali
Kelkit, batıdan Şebinkarahisar’a, güneyden Erzincan’a gitmekte olan mühim bir yol kavşağında olduğu için stratejik önemi olan bir yerleşim alanıydı. Doğu Anadolu Rus harekatını idare eden Rus kuvvetleri, bu önemi bildiklerinden 12 Temmuz'da Sibirya kazaklarını, 14 Temmuz'da da diğer kuvvetlerini Bayburt'un etrafına yerleştirdi. 22 Temmuz 1916’da Rusların 4. Avcı Alayı sabahın erken saatlerinde saldırıya geçti. O gün akşama kadar çok kanlı çarpışmalar oldu. Vehip Paşa komutasındaki Türk askeri, akşamüzeri çekilmek zorunda kaldı. Böylece Ruslar, Kelkit’i işgal ederek İç Anadolu’ya bir kapı açmış oldular. Ekim 1917 ihtilalinden sonra 18 Aralık 1917 tarihinde Erzincan Mütarekesi yapıldı. Ruslar çekilmeye başladı fakat Ermeniler zulümlerine devam etti. Nihayet 17 Şubat 1918 tarihinde Halit Paşa komutasındaki askerlerimiz güzel ilçemizi kurtardı. Allah o günleri bir daha göstermesin.
Kelkit İsmi
Kelkit ismi konusunda değişik görüşler mevcuttur. Bazı araştırmacılar, Kelkit çayının Antik Çağ’da Helen dilinde kurt anlamına gelen Lykos şeklinde ifade edildiğini belirtmektedirler. Onlara göre bu kelime, daha sonra Ermenice’ye tercüme edilerek Gail-get olarak söylenmeye başlanmıştır. Ardından da Kelkit’e dönüşmüştür. Bazı araştırmacılar ise, İlk Çağlarda yörede “Kerkit” adında bir halkın yaşadığına dikkat çekmektedirler. Ünlü tarihçi Strabon, bölgenin dağlık kesimlerinde Appaitler adında bir kavmin yaşadığını ve bunların da Kerkit'lerin soyundan geldiğini ifade etmektedir. Ayrıca, VII. yüzyılda Peçenek Türklerinden Kilki Bey’in Çiftliği olarak anıldığı rivayet edilmektedir.